27 Mart 2025 09:00

Bırak daha şiddetli kopsun fırtına

Yıllardır bizi çevreleyen rüzgâr, şimdi bir fırtınaya dönüştü. Binlerce genç olarak çağırıyoruz fırtınayı. Eşit, özgür bir yaşam isteyen binlerce üniversiteli, liseli, işçi genç.

Bırak daha şiddetli kopsun fırtına

Fotoğraf: Evrensel 

Bilgesu KİPER

Ankara

Üniversite gençliği, tek adam yönetiminin anti-demokratik uygulamalarının, hukuksuz kararlarının, baskı ve saldırılarının karşısında günlerdir eylemlerde buluşuyor. Bu yazı yazılırken GSÜ ve ardından ODTÜ’den başlayan hayatı durdurma çağrısının üçüncü günündeyiz.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından göz altına alınmasıyla başlayan üniversite eylemlerini birleştiren temel slogan: “Hükümet İstifa!” Üniversite gençliği açısından yıllarca atanmış rektörler, soruşturmalar, polis baskısıyla akademik özgürlüğün ayaklar altına alındığı, nitelikli-bilimsel eğitim hakkının fiilen gasp edildiği, öğrencilerin temel haklarından dahi tasarrruf edilerek sermayedarların zenginliğine zenginlik katılan bu tablonun sona ermesi zorunluluğu, birleşmenin fitili oldu. Seçme ve seçilme hakkı da dahil olmak üzere anayasal hakların lağvedilmesi, kayyumların atanması, gazetecilerin ve öğrencilerin göz altına alınması, polis saldırısı ve sansür gibi uygulamalar, kadın ve LGBTİ’lerin yaşamlarını dar edecek yasa tasarıları, yıllarca kendi yaşamına dair karar mekanizmalarında bulunamamış üniversite gençliğinin ilan edilmiş cumhurbaşkanı adayına yönelik saldırıları da eşik ilan etmesine, binlerce gencin bundan sonra dönüşü yok dercesine hücum etmesine neden oldu.

Birbirimizden öğrendiklerimizle güçleneceğiz

Boykot çağrısının öncülüğünü yapan üniversitelerde forumlar gerçekleştirildi. Boykot komiteleri belirlendi. Boykot günlerinin nasıl geçeceği, öğrencilerin hangi talepler etrafında hangi biçimlerde buluşacağı tartışıldı. Hâlâ forumlar ve bölüm toplantıları eşliğinde çeşitli planlar ortaya konuyor. Tepkinin büyütülmesinin parçası olabilmek adına boykot, eylem, etkinlik ellerinden geleni ortaya koymaya çalışan, ancak deneyimi çok az olan pek çok üniversite var. Bu nedenle boykot çağrısını büyüten üniversitelerin sınıf sınıf nasıl örgütlendiği, üniversitenin akademisyen, emekçi vb. kalan bileşenlerine nasıl ulaştırdığı, eylemlerin biçimi ve içeriği açısından nasıl kararlar aldıkları, beraber karar alma mekanizmasının nasıl genişletildiği, forumların ve boykot komitelerinin nasıl inşa edildiğini anlattığı ve birikimini merkezileştirdiği bir havuzu yaratmamız sürecin kitleselleşmesi açısından önemli görünüyor. Bu süreçte birbirimizden öğreneceklerimizle güçleneceğiz.

Kitle örgütlerinin yıllarca tek adam yönetimi tarafından zayıflatıldığı, öğrenci temsilciliklerinin içinin boşaltıldığı, seçimlerin anti demokratik şekilde yapıldığı veya hiç yapılmadığı, topluluk etkinliklerinin baskı ve sansürle karşılaştığı veya yasaklandığı bir dönemden geçiyoruz. Üniversitelerde örgütlenen boykot süreci, kurulan boykot komiteleriyle, topluluk üretimleriyle yeniden örgütlenmemizi, gençlik mücadelesinin mevzilerinin güçlenmesini sağlayabilir. Eylemlerin yalnızca o günü planlayan bir perspektife sıkışmaması, daha fazla öğrencinin dahil olabileceği alanların açılması, kitlesel toplantı, forum vb. alanlar üzerinden büyümenin ihtiyacı gittikçe artıyor. Üniversite gençliğinin ortaklaştığı temel hedef tek adam yönetiminin yenilgisi, gençliğin zaferi için ihtiyacımız olan bugün bir araya gelen binlerle yetinmemek, üniversitemizdeki onbinleri toplayacak bir zemini inşa etmek. Tek adam yönetimini lağv edebilecek barikatlar ancak yüzbinlerle aşılabilir. O nedenle bulunduğumuz her bölüme, her yurda, her kampüse ulaşmak, her yeri mücadele alanına dönüştürmek ne boykotu ne de barikatı asla vazgeçilemeyecek eylem biçimleri olarak düşünmemek ve bizi büyütecek olana yönelmek gerekiyor. Bu açıdan üniversite gençliğinin birliğini büyütecek olan yalnızca eylemlerin rotası, konumu, kaç saat boyunca polisle karşı karşıya kalındığı değildir. Bunlar eylemlerin bizleri bir arada tutan içeriğini büyütme etkisine sahip olduğu noktada önem kazanır. Her bir gencin parçası olma alanı bulabileceği temel taleplerle ilerlemek bu nedenle önemlidir.

Hukuksuzluğa, tutuklamalara, şiddete son!

İstanbul Üniversitesi yönetiminin “diploma iptali” kararı, tek adam yönetiminin yıllarca akademi ve üniversiteyi kendi siyasi ajandasına alet ettiği kararlarla ve antidemokratik uygulamalarla yönetmesinin sembolü olmuştur. Bu kararın geri çekilmesinde ısrar etmek, demokratik üniversite talebini büyütmek kritik önemdedir.

Esnaf yemekhanesi önünde yıkılan barikat, yıllarca birbirine olan güvenini sorgulamış, ben yaparım arkadaşım gelmez diyen üniversite gençliğinin barikatın arkasında birbirinden aldığı güçten başka bir şeye sahip olmadığını, ancak bu gücü büyütebilirse yıkıp geçebileceğini göstermişti. Şimdi üniversite gençliğinin gücünü bölmeye yönelik müdahaleler devam ediyor, muhtemelen edecektir. Üniversite boykotlarının yaygınlaşması, lise gençliğini de kapsayacak hale gelmesi, üniversite gençliğinin tüm ülkede gerçekleştirdiği “Genel Grev, Genel Direniş!” çağrısının karşılık bulması ihtimalleri, tek adam yönetiminin barikatın arkasındaki güçleri yıpratmak üzere gözaltılara, tutuklamalara, sabah operasyonlarına devam edebileceğini gösteriyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanma kararının geri çekilmesi, hukuksuzca gözaltına alınan herkesin serbest bırakılması adına mücadeleyi devam ettirmek, barikatın arkasındaki güçlerimizin büyümesini sağlayacaktır.

Birçok üniversitede bursa sahip olan veya özel üniversitelerde burslu okuyan öğrenciler veya boykotun örgütlenme sürecine dair başkaca kişisel kaygılar duyanlar, gösteri ve protesto hakkının önündeki engeller ve polis şiddeti nedeniyle eğitim-öğretim hayatının kalıcı olarak zarar görmesinden endişeli. Günlerdir devam eden eylemlerin önüne konan yasakların kaldırılması, taleplerimiz etrafında kalıcı bir zemini örgütleyebilmemiz için kritik bir önemde. Anayasal bir hak olan gösteri ve protesto hakkının önündeki bütün engellerin kaldırılması, emniyet güçlerinin uyguladığı şiddete son verilmesi mücadele dayanaklarımızı, tüm üniversite mevzilerini güçlendirebilir.

Kurtuluşu sokakta mı bulduk?

Meydanların örgütlü kalabilmesi, başta tek adam yönetiminin son bulması olmak üzere taleplerimizin en yerel alanlardan büyütülebilmesine bağlı. Ülkedeki bütün demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesinin Erdoğan iktidarı karşısında birleşmesine ihtiyacımız var. CHP’nin çağrısını yaptığı Saraçhane, Güvenpark vb. buluşmalarda “Kurtuluş sokakta, sandıkta değil” sloganı öne çıktı, İÜ öğrencilerinin ilk defa Saraçhane’ye girerken attırdığı bu slogan ODTÜ başta olmak üzere üniversite eylemlerinde de sıklıkla geniş kitleler tarafından atıldı. Bu, taleplerimizi kişisel olmaktan çıkartıp, gençliğin toplumsal bir grup olarak siyasete müdahale edebilmesinin bir örneği oldu. Kitleleri pasifize eden, değişimi sandıkla sınırlandıran bir siyasal tutumu, ancak bu tarz müdahelelerin büyümesi, her mücadele alanına yayılması gerçekleştirebilir. Özgür Özel’in sandığa ve ön seçime sıkışmış tartışmaları sloganın da daha geniş kesimlerce sahiplenilmesini, tepki olarak da büyümesiini sağladı. Bu nedenle sokakta kurtuluşumuzu nasıl bulabileceğimizi tartışmalıyız. Sokak, meydanlar hayatın akışını değiştirmemizin parçası halindeyken hedeflerimize ulaşabiliriz. Akşamları bir meydanda toplanıp, gündüz hayatın olağan akışına dönmek yeterli değildir. İş yerlerini, kampüsleri, yurtları mücadele alanına çevirebilirsek kazanabiliriz. Sokak bunların aracı, parçası olmalıdır. Sokak, tüm toplumsal kesimleri kapsayabilecek bir mücadelenin mekânı olabildiği, mahalle mahalle, semt semt gençliğin sınıf hareketiyle birleşmesinin ve karar alma mekanizmalarının genişleyebilmesinin alanı olarak şekillenebildiği sürece ilerletici olacaktır. Üniversite boykotlarının gösterdiği de budur. Forumlar, forumlarda kurulan boykot komiteleri ve kurtuluşumuza giden yola dair kararların bu araçlarla inşa edilmesi, bu araçların geliştirilmesi gereklidir. Kurtuluş birlikteliklerimizde, dayanışmamızda, mücadelemizde ve örgütlenmemizdedir.

Gençlik mücadelesinin sokakta birleştiği, talepleri ve hedefleri için gücünü birbirine kattığı eylem, gösteri ve protestoları böyle ele almadığımızda, sokak eylemlerinin gücü azalıyor, bir sonraki günün örgütlenmesinin de önünü açacak birliktelikler zayıflıyor. Örneğin, yüzbinlerce insanın buluştuğu meydanlarda, sokak eylemlerinde kitlenin esas hedefini bölen, alakasız sloganların gündem olduğu bir tablo ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Boykot sürecini canla başla örgütleyen öğrenci gruplarının hem üniversite yönetimi hem de üniversite içerisindeki milliyetçi-şoven gruplar tarafından marjinalize edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Devletin uzun süredir üniversitelerde talepleri için bir araya gelen gençlere korku salmak üzere değerlendirdiği faşist-provokatif grupların çeşitli denemeleri bu yöndedir. İstanbul’da eylemlere küfürlü slogan ve dövizlerle gelen, bayraklı-dövizli insanlara veya örgütlü insanlara saldıran, linç girişiminde bulunan gruplar, Hacettepe öğrencilerinin boykotu esnasında ÖTK başkanının boykotu düzenleyen öğrencilere terör propagandasında olduklarını söylemesi ve küfretmesi bunun örneğidir. Öğrencilerin hem boykotu hem de sokak eylemlerini güçleri yettiği ölçüde forum-toplantı-yerel buluşmalarla güçlendirmesi, bu alanlarda taleplerini belirlemiş olması nedeniyle hiç karşılık bulmamış, yuhalanmış, ÖTK başkanını öğrencilerin tepkisinden ÖGB kurtarmıştır. Meydanlarda “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”, “Polise Kalkan Eller Kırılsın” vb. sloganların atılmasının, gençlik mücadelesinin güncel hedef ve talepleriyle bir bağlantısı yoktur. Gençliğe Hitabe, binlerce üniversiteli gencin bu eylem ve protestoları örgütlerken bir araya getiren talepleriyle örtüşmez. Dolayısıyla bir araya gelmiş geniş kesimleri bölen bir karaktere sahiptir. Farklı dünya görüşlerinden gençlerin başta Erdoğan iktidarının yenilgisini sağlamak üzere ortak bir mücadele ve ortak talepler etrafında bir araya gelebilmesinin önünü keser. Faşizme karşı omuz omuza sloganı, alanda gittikçe altı boşalan bir söz olarak kalır. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun polisimize bir şey demeyeceğiz tutumu bugüne kadar binlerce gencin örgütlediği boykot sürecinin pratikte de zarar görmesine alan açmaktadır. Öğrenci önderleri hedefe konurken, eylemlerin önü polis tarafından kesilirken, tüm gençlik kesimlerine ağır bir saldırı gerçekleşiyorken sürekli çizilmek istenen kutsal-mukaddes devlet imajı gerçek değildir. Saldırıların önünü kesecek tutum bu şekilde alınamaz. Taleplerimiz belirlenmesi ve örgütlendiği alanların yerelleşmesi, meydanlara, sokağa etki edecek düzeyde örgütlü olabilmesi hem polis baskısını hem de faşist provokasyonları engellemede kritik önemdedir.

İşçiler greve, öğrenciler boykota!

Üniversite öğrencileri, Erdoğan iktidarının karşısında kitlesel eylemlere de daha geniş kesimlere mal olan direnişlere de defalarca kez imza attı. Şimdi binlerce genç, Erdoğan iktidarını göndermenin, yarınlar için bugün nasıl mücadele edileceğininin hesabını tutuyor. Ancak saray iktidarının yıkılması, üniversite öğrencilerinin direnişinin işçilerin, emekçilerin üretimden gelen gücüyle birleşmesine bağlı. Üniversite gençliğinin bütün güncel sorun ve talepleri, sınıf mücadelesinin konusudur. Demokrasi talebi, sınıf mücadelesinin konusudur. Çünkü Erdoğan iktidarı, ancak halktan aldıklarıyla yaşayabilen sermaye sınıfının temsilcilerindendir. Gücü, halkın geniş kesimlerinin kanını emmekten, asalak bir sınıfa hizmet etmekten ve o sınıfın bir parçası olarak kendi hizmetçilerini yaratmaktan gelir. Ekonomik planları, siyasal baskıları, elindeki tüm imkanlarla kurduğu ideolojik hegemonyanın temel nedeni budur. Bu ilişkiler bütününün odak noktası üretim, saray iktidarının nefes almaya devam etmesini sağlayan esas ise üretimde gerçekleşen canlı emek sömürüsüdür. Bu nedenle üretimi durdurmak, tüm ülkede genel grev, genel direniş çağrısının büyütülmesi hayati bir önemdedir. Hem bizler, hem tek adam iktidarı açısından hayatidir. En güçlü silahımız, işçi sınıfının üretimi durdurmasıdır. Karşılaştığımız saldırıları aşabilecek olan da bu mücadelenin tüm toplumsal kesimlerce büyütülmesidir. Bu açıdan Eğitim-Sen’in iş bırakma eylemi önemli bir örnektir. Ancak başkaca sendikaların, meslek örgütlerinin büyütmesi gerekmektedir. Geniş gençlik kesimlerinin de sahiplenmediği, arkasında durmadığı durumda saldırılara açık hale gelebilir. Saray iktidarının faşizmi yükseltme hedefini, eşit ve özgür bir geleceği birlikte kurabilecek tüm kesimlerin birleşmesi bükebilir. Genel grev, genel direniş çağrısını başta bulunduğumuz üniversite bileşenleri olmak üzere tüm toplumsal kesimlere ulaştırmanın önemi buradan gelir.

İçerisinde bulunduğumuz bu süreç bittiğinde, tek adam yönetimi henüz yıkılmamış da olabilir. Ancak kazandığımız birlikte mücadele deneyimi, bu deneyimin sınıfın saflarına yönelme potansiyeli, kurduğumuz ve kurabileceğimiz örgütlü alanlar kazanımlarımız olacaktır. İstanbul öğrencilerinin yıktığı barikat, ODTÜ öğrencilerinin boykot çağrısı, İstanbul’da öğrencilerin “Genel Grev, Genel Direniş” çağrısıyla tüm toplumsal kesimleri sürece müdahale etmeye daveti hafızalardan çıkmayacak, birbirine yaslanmış, birbiriyle güçlenmiş, birbirine güvenmiş binlerce gencin ne kadar etkili olabileceğinin göstergesi olacaktır. Bunlara yeni örnekler de önümüzdeki günlerde eklenebilir.

“Fırtına, daha çabuk ol fırtına diye kışkırtıyor isyanı

İşte habercisidir bu cesur kuş fırtınanın

Ki şimşekler arasında uçuyor mağrur şekilde

Gazap dolu, gümbürdeyen denizin üzerinde

Fethin öncüsü olarak haykırıyor:

Bırak daha şiddetli kopsun fırtına”

Yıllardır bizi çevreleyen rüzgâr, şimdi bir fırtınaya dönüştü. Binlerce genç olarak çağırıyoruz fırtınayı. Eşit, özgür bir yaşam isteyen binlerce üniversiteli, liseli, işçi genç. Şimdi mücadeleyi büyütme, sözümüzü söyleme, örgütlenme ve güçlenme zamanı! Boykotlar, eylemler, elimizi taşın altına hep birlikte koyduğumuzda gerçekleştirebildiklerimizin tamamı örgütlüyken ne kadar güçlü olduğumuzun göstergesi. Fırtınayı büyütmek için bir araya gelişlerimizi de aşacak, en doğru araçlarla en değiştirici mücadeleyi örgütlememizi sağlayacak politik birlikteliklere ihtiyacımız var. Erdoğan iktidarını yıkarken, halkın iktidarını kurmayı görev edinirsek bir gençlik kuşağı olarak fethin öncüsü olabiliriz. Tutuklanan, gözaltına alınan arkadaşlarımızın binlerce öğrenciyi temsilen çıkıp, onlardan aldıkları güçle en gerekli, en kapsayıcı, en ilerletici çağrıları gerçekleştirmesi bir tesadüf değidir. Şimdi bu çağrıları büyütmenin, ülkenin her yanında sınıf mücadelesiyle buluşacak, eşit ve özgür bir dünya mücadelesiyle birleşecek politik mevzileri ilerletmenin zamanı! 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Başarmak mümkün

Başarmak mümkün

Alana çıkan milyonlar, ‘Diktayı piyasalar götürür’ liberal kadercilik yanılgısına teslim olmuyor. Elinde piyasa etkilerini kontrol etmeyi sağlayacak araçları olan ve günlerdir kullanılan o araçlar ile ülke halkı, soyan iktidar karşısında kaderini eline alıyor. İktidarın askerileşmiş birikim modelinin devamı için uyguladığı şiddeti de ortaya koyduğu anayasa oyununu da bozacak olan araçlar alandan neşet ediyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
30 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et